• Anasayfa
  • Özgeçmiş
  • Rahatsızlıklar
  • Cinsel İşlev Bozuklukları
  • Eşcinsellik
  • Psikoterapiler
  • Psikanaliz ve Sinema
  • Yazdıklarım & Sunduklarım
  • Bağlantılar
  • İletişim
5 Vakit

REHA ERDEM, 2006

 

Reha Erdem, “Beş Vakit”i şu sözlerle anlatır: “ Bu bir zaman filmi. Zamanın ritmi, filmin ritmi. Toprakla deniz, kayayla gök arasına asılı bir köyde büyümeye çalışan iki çocuğun zamanın akışında yuvarlanmalarının filmi. Orada zamanın tek sarkacı, kimi zaman gümüşi bir bıçak gibi parlayan minare ve o minarenin, güneş saatiyle dönen beş vakti...

 

Günde beş kez okunan ezan, insanın beş vaktini yani beş halini, korkusunu ve arzusunu, sevgisini ve kinini, inancını ve acısını, çığlığını ve hıçkırığını, tutkusunu ve nefretini mevsimler gibi, güneş gibi, ay gibi döndürüp karşısına getiriyor. Her karşılaşma yeni bir acıya, büyüme, olgunlaşma, yaşlanma acısına yol açıyor. Trajedi bu. Film bu trajediyi, bu özel mekanda, mekanın bütün saflığı ve tazeliğiyle, yüzleri ve vücutları, sözleri ve sesleri, kendi oluşturacağı sinematografik zaman içinde akıtmayı hedefliyor. İsteği bu acıya şahitlik.”

 

Reha Erdem’in zaman filmi olarak tanımladığı bu filmde, insan zamanının belki de en sancılı evresi olan ergenliğe tanıklık edilmektedir. Ergenlik; kaybedilen çocukluğun yasıdır, ergenlik birey olabilmek için, var olabilmek için ebeveynlerle yaşanan savaştır, ergenlik değişimdir, dönüşümdür, ikinci bir doğumdur.

 

Film boyunca erken ergenliklerini yaşayan çocukların büyüme sancıları izlenmektedir. Filmde çocukların okudukları şiir de bu sancıyı çok güzel dile getirir:

“Uyan çocuk uyan artık

Çekeceksin elbet zorluk

Kaç aydır evde kaldın

Sazdan düdük yapıp çaldın.”

 

Anne kucağının, çocukluğun o güzel günleri artık geride kalmış, zorlu günler başlamıştır. Ergenlik için halk arasında “uyanmaya başlamak” deyiminin kullanılması bir tesadüf değildir.

 

Ergenlikte ödipal çatışmalar alevlenir. Ödipal çatışma ya da ödipus komplexi psikanalizin çok temel bir konusudur ancak kısaca özetlemek gerekirse  çocuğun karşı cinsten ebeveynine olan aşkıdır.

 

Ödipus trajedisi filmin temel yapı taşlarından biri olarak tüm çıplaklığı ile karşımıza çıkar. Ömer, babasını öldürmek için planlar yapar film boyunca. Psikanaliz de bir erkeğin ölümü ile, Freud’un babasının ölümü ile doğmuştur(1896). Babasının ölümü Freud’un otoanalizine ve düşlerini yorumlamasına özgül bir değer kazandırmıştır. İlk kavmin babasının öldürülmesi söylencesine göre; ilk kavimin erkek çocukları toplanıp babayı öldürmüşler ve babanın kadınları ile beraber olmuşlardır. Ancak bundan sonra babanın öldürülmesi ve babanın kadınları ile olmak yasaklanmıştır. Tüm uygarlıklar boyunca süregelen ensest yasağının doğuşu, yani “yasa”nın doğuşu böyle başlar. Yasa babadır, babanın buyruğudur. Hemen filmden bir sahneyi hatırlayalım. Camide geçen sahne, vaiz diyor ki:

 

“Ey oğullar baba talimini dinleyin ve bilgiyi anlamak için dikkat edin

Çünkü size iyi ders veriyorum

Benim öğrettiğimi bırakmayın

Çünkü ben de babamın oğlu idim

Annemin gözünde nazik ve bir tanecik idim

Ve bana öğretti, bana dedi

Sözlerime dikkat et, dediklerime kulak ey

Onlar gözlerinin önünden ayrılmasın

Onları yüreğinin içinde sakla”

 

Filmi Yunan mitolojisinden okuduğumuzda babasını öldürüp annesi ile evlenen Oidipus olan Ömer, İslam mitolojisinden okursak da Hz. Ömer’dir. Hz. Muhammed’e başlangıçta düşman olan, onu yani babayı ve/ veya temsilcisini öldürmek için planlar yapan ve tam öldürmeye gidecekken Müslüman olan Hz. Ömer. İslam mitolojisinden söz açmışken filmdeki çocukların isimlerine bakmakta yarar var. Ömer, Davut, Yakup, İsmail, Ali. Hepsi de peygamber isimleri. Ömer , “baba”yı öldürmeye çalışır.

Ali, yani Ömer’in sevimli, akıllı, parlak kardeşi,  Muhammed’in amca oğlu ve damadı, ailesinin biricik sevgilisi, birincisi Hz. Ali.

İsmail, babası tarafından Allah’a kurban edilmek üzereyken koç yollanan Hz. İsmail. Filmde de, İsmail düştükten sonra sağ salim kurtulunca ona kurban kesilir.

Yakup, üstün ahlaklı, samimi, sabırlı, akıllı

Davut, koyun güden, sapan atan, cesur, kahraman. Bir gün oruç tutup, ertesi gün yiyen bir peygamber. Fıstık ağacının altında onu, birinde fıstık yerken diğer sahnede fıstıklara yalnızca bakarken görürüz.

Ömer’in öldürmek istediği baba katı, cezalandırıcı, empatik olmayan, sınır koyucu, çocuklarına adaletli davranmayan bir babayken, bir yandan da babanın şefkatli, öğretici, verici yanlarını görürüz. Ödipal baba, tanım olarak kısıtlayan, cezalandıran, yasaklayandır. Saldığı korkuyla onunla rekabet içindeki erkek çocuğun ensest ve öldürme arzularından vazgeçmesini sağlar. Oysa baba çocuk ilişkisi ödipus döneminden önce de vardır. Çocuğun babaya öykünmesi, tüm tavır ve davranışlarında onun gibi yapmaya çalışması hem çocuğun onunla özdeşleşmesinin bir göstergesidir, hem de baba için bir gurur kaynağıdır. Bu durumun örneklerini baba ve Ali arasındaki sahnelerde görürüz. Ömer’in ezan okuma sahnesi de bu özdeşimin kurulduğunun kanıtıdır adeta. Öldürülmek istenen ama bir yandan da onun gibi olunan baba.  Yaşlı ninenin erkeklerle ilgili söylediklerini de hatırlayalım: “Bunun bubası da böyleydi, bubasının bubası da. Oğlancıkken iyi olurlar, büyüdükçe babalarına çekerler”.

 

Öğretmene aşık Yakup ise babasının öğretmene olan ilgisini görünce Ömer’in saflarına katılır. Yakup’un babası ve amcası arasındaki ilişki adeta Ömer ve Ali arasındaki ilişki gibidir. Baba, iki çocuk arasındaki rekabeti kışkırtıcıdır.

 

Ödipal çatışmanın kızlar cephesinde ise Yıldız’ı görürüz. Babasına aşık Yıldız. Babası ile tarlada dolaştıkları, hele de dizine yattığı sahnede adeta iki sevgili gibidirler. Anne ve babasının cinselliklerine tanık olduğu sahnede ise hayal kırıklığının gözyaşları vardır.

 

Yıldız’ın kardeşini düşürdüğü sahne ödipal çatışmanın ebeveyn yanına ayna tutan bir sahnedir. Anne “oğlum”, baba “kızım” diye koşar.

 

Yıldız için iki özdeşim modeli vardır, annesi ve öğretmen. Öğretmen ona kitap verir, Çalıkuşu. Giderken iğde ağacının, öğretmenin saçlarıdır Erdem’e göre , yapraklarına yüzünü sürer.

 

Filmdeki bir diğer baba-ata da Atatürk’dür. Her sabah ataya-babaya verilen sözlerle başlar güne çocuklar. Çocuklar Andımız’ı söylerken, “küçüklerimizi korumak, büyüklerimizi saymak” diye, çobanın dövülüşüne tanıklık ederiz. Çoban, babasının olmadığı bir ortamda ona babalık eden biri tarafından dövülmektedir.

 

Baba karakterinde olduğu gibi, film boyunca karakterlerin hem iyi hem de kötü yanlarına tanıklık ederiz. Babasının hastalığının artması için camı açmaya giderken kardeşinin üstünü örter Ömer. Babasını nasıl öldüreceğini konuşurken ufacık kuşun öldürülmesine hayıflanır.

 

Filmin ana temalarından bir diğeri de kardeş kıskançlığıdır. Temel söylencelerden biri ilk kavimde babanın öldürülmesi ise bir diğeri de iki kardeşin, Kabil ile Habil’in söylencesidir. Kabil’in Habil’i kıskançlık yüzünden öldürdüğü söylence. Kardeş rekabetinin, kardeş kıskançlığının ve bu rekabetin ve kıskançlık ateşinin ebeveynler tarafından nasıl körüklendiğinin birçok örneğini film boyunca görürüz. Özellikle Yıldız ve Yakup’un babalarının, babaları tarafından azarlandıkları sahneler bu temanın çok güzel örnekleridir.

 

Ama aynı zamanda kardeşlere yönelik olumlu duygular, koruyuculuk da vardır. Adem ile Havva’nın çocukları arasında hem aşk, hem de kıskançlık ve nefret vardı. Bir deyiş vardır, “kardeş kardeşin ne olduğunu ne öldüğünü ister”. Film boyunca da çocukların kardeşlerine yönelik ambivalanslarına (ikircikli duygu) tanık oluruz.

 

Kardeşlikle ilgili bir diğer konu da ,bir kardeşin varlığı aynı zamanda anne-baba arasındaki cinsel ilişkinin de kanıtıdır. Ergenliğin temel özelliklerinden biri olan cinsel uğraşlar zaman zaman hayvanlar üzerinden, zaman zaman da anne-babanın cinselliğine tanıklık olarak karşımıza çıkar.

 

Ergenlik döneminin en temel özelliklerinden biri de arkadaşlık ilişkileridir. Kardeşliğe öykünen kankardeşliği, sütkardeşliği, ahiret kardeşliği, yol kardeşliği gibi kardeşlik eşdeğeri ilişki biçimleri vardır. Bütün bu kardeşlik öykünmelerinin ortak özelliği dayanışma, yardımlaşma, paylaşma gibi özelliklerin altını çizmesidir. Ergenlikte arkadaşlık, içsel gerginliği azaltıcı, gelişim süreçlerini kolaylaştırıcı bir işlev görür. Pregenital ve genital sorunların etkisinde, ensest çatışmaları nedeniyle aşırı suçlanan, ayrımlaşmak için ebeveynlerini şiddetle eleştirmek zorunda kalan ergen, arkadaşları ile, sorunlarını aile dışı bir ortamda işleme olanağı bulur. Ömer ve Yakup’un birbirlerine rüyalarını anlattıkları sahneler bunun güzel örnekleridir.

 

Birbirlerini kan kardeşi ilan eden çocuklar bir anlamda ödipal karmaşanın yarattığı sıkıntıya yanıt bulmaya çalışmaktadırlar. Kardeşlerini anne-babaları değil kendi kanlarıyla yapmaktadırlar. Öte yandan beden sıvılarının birbirine karıştırılmasının cinsel ilişki sırasında beden sıvılarının karışımını çağrıştırdığı açıktır.

 

Ergenlik döneminin bir diğer özelliği de kimlik arayışıdır. Yıldız’ın öğrenci önlüğünü çıkarıp küçük anneliğe soyunduğu sahneler çocukluk ve kadınlık arasında kalmış bir gencin sahneleridir. Yakup ve Ömer’in sigara içme sahneleri de, hem isyanın hem de adeta erkek olmanın  gösterimidir.

 

Ölüm ve doğum, yaşamın ve var olmanın vazgeçilmez iki kavramı tüm film boyunca bize eşlik eder. Gece ile başlayan film, suçluluk duyguları içinde ağlayan Ömer’in sabahtaki görüntüsünde son bulur. Umudun sabahıyla…

Nur Engindeniz